Artık Yaşamak İstemiyorum Olric – Oğuz Atay Tutunamayanlar

Oğuz Atay'ın efsane kitabı Tutunamayanlar'ın 541 - 545 sayfaları arasından bir kesit...


293

Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor Olric. Sabahtan beri hiçbir şey yemediniz efendimiz. Şimdi de içiyorsunuz. Onlar da içiyorlar Olric. Karşılarından oturan kızlara birşeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler efendimiz. Allah’tan ne dediklerini bilmiyorum, Olric. Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Mirası reddediyorum Olric. Ben karagöz falan değilim. Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz. Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son Kapıya geldik. İnsaf sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric sizleri sarsmaya geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygulukla ve kendini beğenmişçesine sanki bizden önce birşey söylenmemişçesinegillerden olmaktan korkuğunuz kapınızı yumrukluyoruz. Dilenciler krallığının en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz. Dinden imandan çıktık. Deli dervişler gibi saldırıyoruz. Açın kapıyı! Biz geldik! Korkudan dudağınız uçuklamasın. Öyle öfkesi yarıda geçen, ingiliz kızgın genç adamları gibi müzikli güldürüler peşinde değiliz. Sizi ağlatmaya burnunuzdan getirmeye geldik. Size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik. Bitmez tükenmez sızlanmalarınızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz. Ne demek oluyor, incitmeden sezdirmeden acıtmadan duyurmadan anlatmak selim? Salon alkıştan inlesin! Filmin hafiyesi geldi. Kızı atının terkisine aldığı gibi dörtnala çiğneyip salonu birbirine katmaya geldi. Öfkeden boğuluyor, öfkeyle boğmaya geldi. Paçavralar içinde dolaşıyoruz Olric’le birlikte. Şeytanlarla elele verip elektrik süpürgeleriyle tarazlanmış halılarınızın üstünde tepinmeye geldik. Çamurlu ayakkabılarımızla divanlarınızın yaylarını kırmaya geldik. Yakında bir plağımız çıkıyor. Bütün şoförler çalacak arabalarında. Yaslı gittik şen geldik yedi tepeden geldik aç kapıyı bezirgan bonjur demeye geldik. Gözüm kararıyor Olric: elimden bir kaza çıkacak. Ben selim’e benzemem. Yanlış adam seçtiler beni bu işe memur etmekle. Ben özel teşebbüsüm Olric. Herkesle birlikte kalkıp, herkesle birlikte oturamam. Ben Amerika’yı keşfetmiş adamım. Sağım solum belli olmaz. Doktora filan yapmadan kibrit suyu üretimine başlayıveririm. Elinizde patlarım ulan! Ağzınızı bozmayınız efendimiz. Ben öyle dergi filan çıkarıp adam başına düşen milli gelir masallarıyla avutamam kendimi. Rahmetliye saygısızlık olur efendimiz. Selim’in ölümüyle ilgili bir araştırma için görevlendirilen komisyona üye yaptılar beni. Aylardır belgeler peşinde koşturup duruyorlar. Benim bir yıllık memuriyetim var Olric. Ben komisyonları bilirim. İşte raporum. Daha selimin yazdıklarını okumadınız efendimiz. Ara raporu veriyoruz karşırtırma Olric. Komisyon üyelerini zorla bir araya getirdik. Yazı yazan kadına pek kötü bakıyorsunuz efendimiz. Gidip evinde yazsaydı Olric. Aklı başında bir insan bara yazı yazmaya gelir mi? Oturup bu adamın başını bu yana çevirmesini bekleyemem. Kalktı, garsonun yanına gitti. Bir içki daha. Kimse meseleyi doğru dürüst incelememiştir Olric. Benim raporu görüşmeden hemen kabul ederler. Pek sanmıyorum efendimiz. Hele böyle öfkeli görürlerse sizi…  Açık oturum yapacağız Olric. İlgili herkesi çağıracağız. Genemi soldan geldin papyon kravatlı? Kelebek değilde papyon. Diliniz batsın. Aman birden içmeyiniz efendimiz.

Hepsini birden içeceğim Olric. Komisyon üyelerini çiğnemeden yutacağım. Onlar daha bir önceki toplantı tutanağını okumadan, birden masanın üzerine çıkacağım. Ellerine ayaklarımla basacağım. Tutundukları son masadan da aşağıya yuvarlayacağım onları. Birer birer masanın kenarından aşağı yuvarlanacaklar ve halının içinde boğulacaklar. Kalemlerini, kağıtlarını, camdan sigara tablalarını parça parça edeceğim. Başımda kırmızı bir mendil, ağzımda keskin bir bıçak, masanın bir ucundan bir ucuna kayacağım. Orada birdenbire topuklarımın çevresinde dönerek elimi göğsüme sokacağım ve eşek derisine pastel boyayla yazılmış raporumu kınımdan sıyıracağım. Bu rapor değil, bildiğiniz kelimelerle yazılmış bir araştırma değil, yaşayan, nefes alan, ıstırap çeken, haykıran bir belge bu. Bu belgeyi okumayacağız Olric. Bu belgeyi, bu raporu yaşayacağız, anlıyor musun? Anlamak istemiyorum efendimiz. Hayır anlamalısın. Nasıl anlamazsın Olric? Bizim dışımızda belge falan yok. Bu belge biziz Olric. Ben, Turgut Özben, elle tutulur tek belgeyim ben. Yüzüme baktıkça okumalısınız beni. Aranızda durmadan dolaşacak elden ele gezecek canlı bir delil. Kendimi çevrelere sokup gazetelerde ilan edeceğim. Duvarlara yapıştıracağım Turgut Özben’i. Cumartesi günleri öğle tatilinden sonra bayrak direklerine çekeceğim. Zarflara koyup mektup diye göndereceğim. Beni açmaya korkacaksınız. Canım insan sana çoktandır yazmak istiyorum. İşlerim yüzünden bir türlü fırsat bulamadım. Sende uzun süredir yazmıyordun. Merak ediyordum. Gene dayanamadım. Ben yazıyorum. Reklam filmlerine çıkacağım. Dikkat! Bu bir reklam filmi değildir. Bu filmi seyretmekte herkesin çıkarı vardır. Anadolu’nun billur ırmakları arasında eski kalkiya krallarından Disconnectum Erectal’nın sarayının kalınıtıları arasındayız. Beyaz tüller arasında Günseli sizlere Işık çoraplarının reklamını yaparken… Sayın dinleyiciler, Turgut Özben’le on beş saniye programını sunuyoruz: önce okuyucu mektuplarını cevaplandırıyorum. Isfarla’dan MYKL rumuzuyla mektup gönderen sayın hayranım soruyor: bilmem bu gönülle ben nasıl yaşayacağım? Yetmez mi bu elem daha yıllarca mı sürsün? Yakında bitiyor sevgili dinleyicim. Piyasaya bir çıksam mesele kalmayacak. Bütün hesaplarımı yaptım. Maliyetimi çıkardım. Onlara oldukça pahalıya mal olacağım. Belli etmeden yavaş yavaş süreceğim kendimi. Olric’le birlikte karamela satacağız. Kalabalık ve candan bir satıcı topluluğu içinde yerimizi bulacağız. Bütün varımızı yoğumuzu değiştireceğiz. Kanımızı değiştireceğiz. Tozlu meydanlarda dolaşacağız. Çırılçıplak gireceğiz satıcıların arasına. Birinden beş on liraya Amerikan kovboylarından Cinotri’nin pantalonu gibi belimize yapışık, dikişi elbette biraz baştan savma mavi bir pantalon alacağız. Bir taksinin arkasında, bagaj kapağının üstünde satılan beyaz üzerine siyah büyük kareli gömleklerden birinide sırtımıza geçireceğiz. Gömleğimizi pantalonun üstüne taşıracağız. Kayışı elbette Beyoğlu’ndaki adamdan alacağız. Bu da sorulur mu? Ne alırsan iki buçuk bir tezgâhta iğneden ipliğe donanacağız. Gömleğin üst cebine, tarak, yuvarlak ve arkası desenli ayna; pantalonun arka cebine çekecek, bozuk para cüzdanı – bütün paramız pek olmayacak tabii – mendil; yan ceplerimize kibrit, üçüncü sigarası, üzerinde kalp resmi olan tırnak keskisi, çakı, küçük bir kolonya şisesi – hani plastikten olanları var, sıkınca kolonya fışkırtıyor – ve elimizdeki küçük bir çıkının içine de az ekmek, kuru köfte, soğan, tuzluk, iğne – iplik – traş takımı, sabun fırça koyacağız. Saçımızı sakalımızıda uzatacak mıyız efendimiz? Gerekli değil Olric. Sonra bizi başkalarıyla karıştırırlar. Kendilerinden saymazlar. Selimi’de yanımıza alacağız. Bu nasıl sağlanacak efendimiz? Bu kadar işi başardıktan sonra, bunun lafımı olur Olric? Selim kör taklidi yapacak Olric. Gözlerini kapayıp başını sallayacak. Onu kullanacağız. Akşamüstü işimiz bitince bir çeşmenin yanına çömelip kazandığımız paraları sayacağız Olric. Bizi gören insanların, yüzlerini hatırlayıp gülüşeceğiz. Bat dünya bat diyeceğiz. Sonunda bizi kör ettin. Çok güleceğiz Olric; çok güleceğiz. Gözleri yaşarmıştı. Kaçalım buradan Olric. Elâleme rezil olacağız.


Beğendin mi? Arkadaşlarınla Paylaş O Zaman!

293
Mustafa Alnıak
Bilgisayar Programcısı / 2013'den beri mütemadiyen blogger / Yabancı dizi hastası / Film ve kitapsız yaşayamayan bir blogger.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir