
İnsanın varoluşundan beri sorduğu bazı sorular vardır. “Ben kimim?”, “Neden buradayım?”, “Yaşamın anlamı nedir?” gibi… Belki de bu soruların hiçbirine kesin cevap veremediğimiz için sanata ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü sanat, cevap vermekten çok, sormayı öğretir. İnsan, ne kadar ilerlerse ilerlesin, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, sanatın dokunduğu o içsel boşluk hep varlığını korur. Ve belki de tam da bu yüzden, hâlâ sanata ihtiyacımız vardır.
Sanat, insanın kendini ifade etme biçimidir. Bir mağara duvarına çizilen ilk figürden bugünün dijital sanat eserlerine kadar, insan hep anlatmak istemiştir. Sözcüklerin yetmediği yerde bir resim, bir melodi ya da bir şiir devreye girer. Çünkü sanat, dilin ulaşamadığı yerlere ulaşır. Bir resim bazen bir kitabın anlatamayacağı kadar çok şey söyler. Bir müzik, kelimesiz bir biçimde kalbinize dokunabilir. Bu yönüyle sanat, yalnızca bir estetik uğraş değil; insanın iç dünyasının aynasıdır.
Günümüz dünyasında, teknoloji her şeyi hızlandırdı. Bir şeyleri anlamaya değil, tüketmeye odaklandık. Hızla değişen gündem, sonsuz bilgi akışı, sosyal medyanın yüzeysel dünyası… Bu koşuşturma içinde insan, yavaşlamayı unuttu. Sanat, işte bu unutuşun panzehiridir. Bir tabloya baktığınızda, bir roman okuduğunuzda ya da bir müzik dinlediğinizde zaman yavaşlar. Çünkü sanat, insana “şimdi”de olmayı öğretir. Bir anın içine sığan anlamı fark ettirir.
Sanat aynı zamanda bir direnme biçimidir. Kalabalıkların içinde kaybolan bireyin, kendini hatırlama çabasıdır. Bir ressamın fırçasında, bir şairin mısrasında, bir yönetmenin kadrajında hep bir isyan vardır. Bu isyan bazen dünyaya, bazen zamana, bazen de insanın kendi içindeki karanlığa karşıdır. Sanat, sessiz bir çığlık gibidir; duyulmasa da vardır. Her dönemde susturulmak istenmiştir, ama her seferinde başka bir biçimde yeniden doğmuştur. Çünkü insanın ifade etme güdüsünü bastırmak mümkün değildir.
Sanatın bir diğer yönü de bizi insan kılmasıdır. Bir tablo karşısında etkilenmek, bir filmde ağlamak, bir şiirde kendini bulmak… Tüm bunlar, empati yeteneğimizin göstergesidir. Sanat, insanı başkalarının acısına tanık eder. Kimi zaman hiç tanımadığınız birinin hikâyesinde kendinizi bulursunuz. Çünkü sanat, insanı insana bağlayan görünmez bir köprüdür. O köprü yıkıldığında, geriye sadece gürültü kalır.
Sanat, dünyayı kurtarmaz belki ama insanı kurtarır. Çünkü insan, anlam arayan bir varlıktır. Sanat o anlamı bulmamızı kolaylaştırır. Karanlık zamanlarda bize yön gösterir, içimizdeki sessiz sesi hatırlatır. Bir resim, bir film, bir şarkı bazen yaşamın yükünü hafifletir. Bu yüzden, sanat yalnızca güzel şeyler üretmek değildir; hayatta kalmanın bir yoludur.
Belki de hâlâ sanata ihtiyacımız var çünkü hâlâ insanız. Hâlâ seviniyor, üzülüyor, özlüyor ve düşünüyoruz. Hâlâ bir şeyleri anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz. Sanat, tüm bu çabanın en saf, en içten hali. Ve bu yüzden, dünya ne kadar değişirse değişsin, sanatın yerini hiçbir şey alamayacak. Çünkü insanın varoluşu, sanatla tamamlanır.


0 Comments