
“Adını bile bilmeyen bir çocuğu ne kadar tanıyabilirsin?”
Netflix’in İspanyol yapımı psikolojik gerilim filmi Jaula (Kafestekiler), izleyiciyi ilk sahnesinden itibaren rahatsız eden bir sessizlikle karşılıyor. O sessizlikte büyüyen merak ve gerilim, her saniye daha da derinleşiyor. Korkunun kanla değil, bilinmezlikle beslendiği bu yapım, yalnızca bir çocuğun değil; izleyicinin de zihninde bir kafes inşa ediyor.
Filmin Konusu: Kimsesiz Bir Çocuk ve Çözülemeyen Bir Bilmece
Film, gece otoyolda yalnız başına bulunan küçük bir kız çocuğuyla başlıyor. Adını, yaşını ya da ailesini bilmiyor. Sadece belirli bir alandan dışarı çıkmıyor, adeta görünmeyen bir kafesin içinde yaşıyor. Ona geçici olarak bakmaya karar veren Paula ve eşi Simón, bu gizemli çocuğun geçmişini çözmeye çalışırken kendi hayatlarının da yavaş yavaş bu kafesin içine çekildiğini fark eder.
Küçük kız, konuşmuyor… ama sessizliği, geçmişinden gelen korkunç gerçeklerin habercisi. Ve Paula, ne kadar derine inerse, o kadar çok karanlıkla yüzleşmek zorunda kalıyor.
Jaula, klasik korku filmlerinden farklı olarak izleyiciyi zıplatmakla uğraşmaz. Onun yerine; merak, endişe ve tedirginlik duygularını ustalıkla işler. Film boyunca sürekli “bir şey olacak” hissiyle izleyici diken üstünde tutulur. Ancak bu “bir şey” öyle aniden değil, yavaş yavaş, tüyler ürpertici bir gerçeklikle gelir.
Çocuğun davranışları, çizdiği resimler, sessizliği ve belli alanlardan dışarı çıkamaması… Hepsi bir travmanın izlerini taşır. Bu durum, izleyicide hem şefkat hem de tedirginlik uyandırır.


0 Comments